Bu konulara göre, cevap hayır. Sağlık ve eğitim gibi temel hizmetler söz konusu olduğunda, öncelikle düşünülmesi gereken şey, bu hizmetlerin herkes için eşit, bilimsel ve ücretsiz bir şekilde ulaşılabilir olmasıdır.

TÜRK-İŞ Başkanı’ndan Sert Çıkış: ‘Asgari Ücret Toplantılarına Bir Daha Katılmayacağız’ TÜRK-İŞ Başkanı’ndan Sert Çıkış: ‘Asgari Ücret Toplantılarına Bir Daha Katılmayacağız’

Sağlık hizmetleri bağlamında konuya odaklanalım. Muayene sırasının olmaması, randevu alınabilmesi için fırsat bulunmaması gibi sorunlar var. Ayrıca, Kovid-19'un hızla artan yeni varyantlarına karşı hastanelerdeki kalabalığın nasıl göz ardı edildiği de düşündürücü. Randevu almak, muayene veya tetkik için imkansız hale gelmiş durumda.

Üstelik, örneğin Dokuz Eylül Üniversitesi Hastanesi gibi üçüncü basamak bir üniversite hastanesinde bile iki MR cihazının birinin bozuk olması, iki tomografi cihazının birinin taşeronlaştırılmış olması ve diğerinin de bozuk olması gibi temel eksiklikler söz konusu. Bu durumlar, sağlık hizmetlerinin gereksinimlere uygun ve etkili bir şekilde sunulmasını zorlaştırıyor.

Halkın sağlık hizmetleriyle ilgili beklentileri ve talepleri, bütçe hazırlayanlar tarafından daha fazla önemsenmeli ve çözüm odaklı adımlar atılmalıdır. Bu, sadece bütçe rakamlarını değil, aynı zamanda halkın yaşadığı sorunları da içeren bir perspektif gerektirir.

ŞEHİR EFSANESİ

Başka illerde şehir hastanesi olan ama çocuk doktoru olmayan hastaneler var. Yıl 2023. Gidenlere “gitme” denebilseydi keşke... ASM’ler eski sağlık ocaklarından bile geride. Bile çünkü biz onları halk sağlığı hizmetlerinin yetersizliği nedeniyle eleştirirdik; günümüzde prim usulü çalışan ASM’ler gebesini, bebesini, göç edeni bulmak için bile destek alamayan özelleştirilmiş kurumlar oldu.

Ne depremden ne pandemiden ne sellerden ne yangınlardan tecrübe kazandık. Koruyucu sağlık hizmetleri artık dilde bile yok. Bile çünkü aşı bile bazı yerlerde. Bir de şehir hastanemiz açıldı ki şehir efsanesi gibi dillere destan; her yerde bir kriz oluştu. Olanlar oldu, en çok da hastaya oldu.

Çoğu hastanelerde zorunlu görevlendirmeler yapıldı. Görevlendirme yapılan ya da yapılmayan tüm hastanelerde zaten hasta yoğunluğunun artması nedeniyle ciddi hizmet sıkıntıları yaşanıyor ve de vatandaş sağlık hakkından mahrum kalırken, sağlık emekçisinin ise yalnız iş yoğunluğu değil maruz kaldığı şiddet, baskı ve mobbing de artıyor.

MALZEMELER DE TAŞINMIŞ

İzmir Tabip Odasının İzmir Bayraklı Şehir Hastanesi saha raporuna bakmak gerek. Odanın paylaştığı bilgi notu oldukça kaygı verici. Tetkiklerin yapılması ve değerlendirilmesine uygun koşullar olmadığı ifade ediliyor. Hem hastanesinde kalan hem de şehir hastanesine giden asistan hekimlerin uzmanlık eğitimlerinin aksadığı belirtiliyor. Çalışma barışı ve motivasyon konusunda olumlu bir şey söylemek mümkün değil. Konsültasyonlar ciddi sorun. Örneğin Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesinde

kardiyolojide stent/balon yok çünkü malzemeler de şehir hastanesine götürülmüş. Hasta bakıcı ya da teknik personel bile malzeme gibi taşınır olmuş. Mobil hizmetler (!) hezimetler...

Şehir hastanesinin şehrin ne kadar uzağında olduğunu da herkes biliyor. Yoğun bakım yatakları dolu, üstelik daha az sayıda hekim var. Plansızlıklar, belirsizlikler hem çalışanlar hem hastalar için çok ciddi sıkıntıya sebep oluyor. Onkoloji hastalarının izlemleri bile aksıyor. Tutarlı olmayan kararlar, eksiklere rağmen başlanan işler, standartta uymayan hizmetler.

KORUYUCU ÖNLEMLER İÇİN

Oysa bizim öncelikle hastalıkları önlemeye ihtiyacımız var. Hele de pandemi sonrası dönemde artan sağlık sorunları nedeniyle belki de yeni bir sağlık tanımına gereksinim var. Acilen tedavilere değil koruyucu önlemlere bütçe ayrılmalı. Diyanet ve savunma sanayine ayrılan bütçe artırılırken sağlık ve eğitime ayrılan bütçenin giderek azalmasının önüne geçilmeli. Bu nedenlerle, sağlık hakkı olan vatandaşlar ve sağlık hizmeti veren emekçiler olarak bütçedeki payımızı istemeliyiz.

SES Genel Merkezi, bütçesinin adil olmadığını, koruyucu sağlık hizmetlerinin yetersizliğini, 6 Şubat depreminin sonuçlarıyla beraber değerlendirdi ve 2 Aralık’a kadar yapılacak eylemlerde bütçeden payımızı istiyoruz içerikli etkinlikler planlandı. Sonuç, yoksulluğun akıl almaz boyutlara geldiği, pahalılığın paranın değeriyle ölçülemez hale geldiği bugünlerde tüm emek ve demokrasi güçleri bütçe görüşmelerine ilişkin tepkilerini geç kalmadan birleştirmelidir. “Savaşa değil halk sağlığına bütçe” derken talep edilenin bu olduğu gerçekliğiyle...